reklamlar

haberler

manşet haberler

Personel Sağlık Personeli Sağlıkçılar PersonelSaglik.NET

29 Haziran 2016 Çarşamba

Okulların Açılma Tarihi Belli Oldu Mu? Okullar Ne Zaman Açılacak?

Milli Eğiim Bakanlğı (MEB) tarafından hazırlanan 2016-2017 eğitim öğretim yılı çalışma takvimiyle ilgili genelge, illere gönderildi.

2016-2017 eğitim takvimine göre okullar ne zaman açılacak?

Kurban Bayramı tatili okulların açılışını geciktirecek mi? Öğrenci ve öğretmenler, ayrıca veliler tarafından merakla ve heyecanla beklenen 2016-2017 eğitim öğretim yılı çalışma takvimi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlandı. Buna göre okullar ne zaman açılacak, sömestr tatili ve yaz tatili ne zaman gibi soruların cevabı bulunmuş oldu.  

2016- 2017 eğitim-öğretim yılı ise 19 Eylül 2016’da başlayacak ve 9 Haziran 2017’de sona erecek. 2016-2017 eğitim-öğretim yılı birinci dönemi 19 Eylül 2016-20 Ocak 2017, yarıyıl tatili ise 23 Ocak-3 Şubat 2017 tarihleri arasında olacak. İkinci dönem ise 6 Şubat-9 Haziran 2017 arasında. Bu arada uzmanlar karnesinde zayıfı olan öğrenciler için aileleri uyararak, ceza ya da kötü söz söylememeleri gerektiğini vurguluyor.

2017 OKULLAR NE ZAMAN AÇILACAK?

Okulların kapanmasına günler kala milyonlarca öğrenci, gelecek dönem okulların ne zaman açılacağını araştırmaya başladı. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) merakla beklenen 2016-2017 eğitim öğretim yılı iş takvimini yayımladı. Geçen yıl Kurban Bayramı'nın okulların açıldığı tarihe denk gelmesi nedeniyle 28 Eylül'e kadar tatil yapan öğrenciler bu sene daha erken ders başı yapacak. 2016-2017 eğitim-öğretim yılı 19 Eylül Pazartesi günü başlayacak.

2017 YARI YIL TATİLİ NE ZAMAN BAŞLAYACAK?

Yarı yıl tatili, 23 Ocak 2017 - 3 Şubat 2017 tarihleri arasında yapılacak.

İkinci kanaat dönemi ise 6 Şubat 2017 Pazartesi günü başlayacak ve 9 Haziran 2017 Cuma günü sona erecek.

2016-2017 eğitim öğretim yılı birinci kanaat dönemi 19 Eylül 2016 Pazartesi günü başlayacak ve 20 Ocak 2017 Cuma günü sona erecek. Yarıyıl tatili, 23 Ocak 2017-3 Şubat 2017 tarihleri arasında yapılacak. İkinci kanaat dönemi ise 6 Şubat 2017 Pazartesi günü başlayacak ve 9 Haziran 2017 Cuma günü sona erecek. 2017-2018 eğitim öğretim yılı ise 18 Eylül 2017 Pazartesi günü başlayacak.

Okul öncesi, ilkokul birinci sınıf, ortaokul ve imam hatip ortaokullarının 5'inci sınıflarındaki öğrencilerin eğitim ve öğretime hazırlanması, okulların açıldığı ilk hafta içerisinde dersler ile eş zamanlı olarak yapılacak

MEB TARAFINDAN YAYINLANAN 2016-2017 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI TAKVİMİ DUYURUSU

2016-2017 eğitim öğretim yılı, 19 Eylül 2016´da başlayacak, 9 Haziran 2017 Cuma günü sona erecek. Hazırlanan 2016-2017 eğitim öğretim yılı çalışma takvimine ilişkin genelge, illere gönderildi. Buna göre, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı her derece ve türdeki eğitim ve öğretim kurumlarında, 2016-2017 eğitim ve öğretim yılı 19 Eylül 2016 Pazartesi günü başlayacak.  

2016-2017 eğitim öğretim yılı birinci kanaat dönemi 19 Eylül 2016 Pazartesi günü başlayacak ve 20 Ocak 2017 Cuma günü sona erecek. Yarıyıl tatili, 23 Ocak 2017-3 Şubat 2017 tarihleri arasında yapılacak. İkinci kanaat dönemi ise 6 Şubat 2017 Pazartesi günü başlayacak ve 9 Haziran 2017 Cuma günü sona erecek.  

2017-2018 eğitim öğretim yılı ise 18 Eylül 2017 Pazartesi günü başlayacak. Okul öncesi, ilkokul birinci sınıf, ortaokul ve imam hatip ortaokullarının 5´inci sınıflarındaki öğrencilerin eğitim ve öğretime hazırlanması, okulların açıldığı ilk hafta içerisinde dersler ile eş zamanlı olarak yapılacak.

 

25 Haziran 2016 Cumartesi

Şikayetvar.com ANKET DOLANDIRILIĞI

 

Böyle saçma bir konuyla ne kendimi ne de okuyacak kişiyi meşgul etmek isterdim ne de blogumda böyle konunun kalabalık etmesini isterdim. Ama problem sadece bir firma değil, bir dünyagörüşü. Kıymetli okuyucu, vaktin kıymetliyse okuma.

 

Sikayetvar.com ilk çıktığında sevinerek karşıladığım bir siteydi. Belki o zamanlar kaliteli bir hizmet sunuyordu. Kâr amacı gütmüyor diye orda burda tanıtımını yapıyor, gurur duyarak bahsediyorduk. Bir gün ŞikayetVar anket çalışmamız olacak deyince de büyük bir güvenle hemen kabul ettim. İnternetteki anket siteleri dolandırırdı ama şimdi ŞikayetVar kalitesi dedim. Birinci anket, ikinci anket derken bir terslik olduğunu farkettim. Anketle para kazanmak mümkün değildi. Bu da bir dolandırıcılıktı. Anket uygulamasından çıkmak için ŞikayetVar'da bir düğme aradım, bulamadım. Hiç uğraşmayayım, ŞikayetVar'dan üyeliğimi tamamen sileyim dedim bari bunun düğmesi varken dedim.

 

Üyeliğim dört aydır silinmemişti. ŞikayetVar'dan anket mailleri gelmeye ve geldikçe de sinir bozmaya devam ediyordu. Spam olarak işaretlesem ben kafamı dinleyeceğim ama dolandırıcılık yüzsüz yüzsüz devam edecekti. Dolandırıcılığı hem millet bilsin, hem de bu mailler bir son bulsun dedim ve ŞikayetVar Anket'i 29 Temmuz 2010 tarihinde sikayetvar.com'a şikayet ettim. İlk ve tek şikayetimin metni şöyle:

 

 

Sikayetvar Anket dolandırıyor

 

sikayetvar.com sitesinin anket uygulamasına vaat ettikleri gibi para kazanırım ümidiyle katılmıştım. Ancak kandırmaca olduğunu farkettim. Anket maili geldikten bir saat sonra belirlenen katılımcı sayısına ulaşıldı diye ankete kabul edilmiyorum. Ankete kaç kişinin alındığı belli değil. 10.000 katılımcıdan 100 tanesi ankete alınsa güvenilir bir anket çıkar herhalde. 10.000 kişiyi kullanıp 100 kişiye anket katılım parası ödemeyi etik bulmuyorum.

 

Anketlerden elde edilen paranın hesaba yatması için belli bir miktar para toplamanız gerekiyor. Ayrıntıları hiçbir yerde yazmıyor ama aklımda 20 lira olarak kalmış. 20 lirayı toplayabilmek için 20 kuruşluk 100 anket doldurmak gerekiyor. Ortalama 10 günde bir anket açıldığını hesaba katarsak 100 anket 1000 günde yani 2,5 yıldan fazla bir sürede tamamlanabiliyor. Bu hesap açılan her ankete katılabileceğimiz varsayılarak yapıldı. 2 anketten birine katılabilsek 20 lirayı almak 5 yıldan fazla sürecek. Ama 10 anketten birine bile katılamıyoruz.

 

Bu hesap üzerine artık "yeni anket var" maili gelmesin diye sikayetvar.com sitesinin Anket uygulamasından çıkmak için bir link aradım. Hiçbir ayar hiç bir ayrıntı yok. Sitenin tümünden üyeliğimi silmek için üyeliği iptal ettim. "yeni anket var" mailleri gelmeye devam ediyor. Meğer üyelik iptal başvurum alınmış ve dört aydır öyle bekliyor.

 

Artık anket maili gelmesini istemiyorum.

 

 

Bir ay sonra şikayetiniz işleme konuldu diye yazmışlar:

 

 

Şikayetiniz Dikkate Alınmıştır

 

Sayın kullanıcımız,

Şikayetiniz dikkate alınmıştır. Gerekli değerlendirme ve düzenlemeler gerçekleştirilecektir.

Saygılarımızla

Sikayetvar.com

 

 

Ve aynı açıklamayla şikayetimi reddetmişler. Anlayacağınız şikayet hiç yayınlanmadı. Şikayetimin üzerinden 14 ay geçmiş, hala anket mailleri geliyor. Üyelik iptali talebim de on sekizinci ayını dolduruyor.

 

Değerli okuyucu, aklın varsa anket uygulamalarına itibar etme. Yukarıdaki şikayette teorik olarak bir hesap yapmıştım. Aradan geçen bir sene bu hesabı doğruladı. ŞikayetVar Anket'te ilk anketin yüklendiği 06 Nisan 2010 tarihinden bugün 6 Ekim 2011 tarihine kadar geçen 18 ay süre içerisinde toplam 12 anket hazırlanmış. İlk 11 anketin ücretleri anketler kısa olduğu için 0,40 TLnin altındaydı. Sonuncusu uzun olduğu için ücreti 0,40 TL. Hadi hepsi en yüksek fiyat 0,50 TLden olsun ve farzedin ki her ankete katılabildim. Bu 18 ay, yani bir buçuk yılda ancak 6 TL toplayabilmiş olurum. Bu hesapla paranın 20 TLye ulaşıp hesabıma yatabilmesi için de yaklaşık 5 yıl anket işiyle uğraşıyor olmam gerekecek. Bu da aylık 30 kuruş falan ediyor. İki ayda bir ekmek parası çıkarırsınız belki.

 

Şimdiye kadar 0,50 TLden bir anket bile açılmadığını ve anketlerin yarısına bile katılmanın zor olduğunu hesaba katarsanız akıllı adamın yapacağı iş değil. Gidin hamallık yapın daha iyi.

 

Sadece anket değil, şikayet ve çözüm mekanizması da insanı aptal yerine koyuyor. Müşteri dostu firmalar listesinden bankaların ve kodaman şirketlerin eksik olmaması ŞikayetVar'ın nasıl bir dönüşüm geçirdiğini göstermeye yeter. Bir banka şikayeti... Sonuç gülen bir baloncuk ve altında çözüldü işareti. Yalan! Utanmadan şöyle çözdük diye yazmışlar:

 

 

Sayın ***'in şikayeti hakkında ,

 

Müşterimize konu hakkında email ile detaylı bilgilendirme yapılmıştır.

 

 

Saygılarımızla,

 

*** BANKASI A.Ş .

HAKLI MÜŞTERİ HATTI

444 0 338

 

 

Bu bankanın incelediğim bütün şikayetleri böyle çözülmüş. Bir tane de bir GSM şebekesinin garip çözüm yönteminden örnek verelim. Şikayet oldukça basit ve açık:

 

 

*** Kocaeli'de Çekmiyor!

 

Yeni taşındığımız yerde İzmit'in göbeğinde telefonum çekmiyor. Sürekli cam kenarında tutmak zorundayım ve konuşurken sürekli telefon kesiliyor.

Şikayet kaydı oluşturmama rağmen hiçbir değişiklik yok.

 

 

Çözüm ise dalga geçer gibi:

 

 

Sayın Yetkili,

 

İlgili kayıtta yer alan konunun çözümlenmesi ve müşteri memnuniyetinin sağlanması açısından gerekli tüm inceleme ve işlemler yapılmıştır. Müşterimiz 05.10.2011 tarihinde aranmış, ancak kendisine ulaşılamamıştır. Müşterimize ulaşılamadığı ve *** Müşteri Hizmetleri’mizi arayarak konu ile ilgili detaylı bilgi alabileceğine dair kısa mesaj gönderilmiştir.

 

 

Müşterilerimiz her türlü talep ve soruları için *** ** ** numaralı *** Müşteri Hizmetleri'mizi haftanın 7 günü 24 saat arayabilir.

 

 

Saygılarımızla,

 

*** İletişim Hizmetleri A.Ş.

Müşteri Hizmetleri

 

 

Adam telefonunun çekmediğinden bahsetmiş zaten. Bir kısa mesaj göndererek Kocaeli'de çekmeye başlayan GSM şebekesini tebrik ediyoruz, ŞikayetVar yetkililerini de. Bir şikayet kaydı oluşturarak anında Kocaeli'ne baz istasyonu dikilmesini bekleyen adamı da, bu saçmalığı yazan kendimi de, bunu okuyanı da tebrik ediyorum.

 

KAYNAK: http://bunudasorgulayin.blogspot.com.tr/2011/10/anket-dolandrclg.html

 

 

19 Haziran 2016 Pazar

KPSS tercihlerinde yer alan Programcı kadrolarına atama şartları değişti

SORU: Sayin memurlar.net 2016/1 tercih robotunda bazı programcı kadrolarında yalnız bir kaç bölüme kadro verilmesi hukuka aykırı değil mi? Ben bilgisayar mühendisliği mezunuyum benim tercih edebileceğim sadece 6 adet programcılık kadrosu var ve neredeyse onlarca bölümle ortak fakat diğer kadrolarda seçici davranılıp belli bölümlere pay edilmiş. Programcılık ön koşulunda yer alan niteliklere uygun hareket edilmemiş. Lütfen Allah rızası için bu mübarek

Ramazan'da sesimiz olup duyurur musunuz. KPSS tarihinden beri bilgisayar mühendisinin tercih edebileceği çözümleyici kadrolarında da aynı sıkıntı var. Yıllarca atama bekliyorum. Saygılarımla.

CEVAP: Programcı kadrolarında geçmiş yerleştirme dönemlerinde farklı kurumlarda aynı nitelik kodları kullanılırken bu dönemde yeniliğe gidilmiştir. Daha öncesinde programcı açıklamalarından yola çıkarak programlar/kodlar belirlendiği adaylarca da bilinmektedir. Keza çözümleyici kadroları için de bu geçerlidir. Buradan anlaşılmaktadır ki kamu kurumlarına kod belirlemede bu kadrolar için belirli bir serbestlik tanınmıştır. Ancak bu hususa ilişkin Devlet Personel Başkanlığı bir açıklama yapmamıştır. Adayların haklı bir beklentisi geçmiş yerleştirme dönemlerinde olduğu gibi çözümleyici ve programcı kadrolarında aynı kodların kullanılmasıdır. Diğer taraftan 7301 nitelik kodu programcı açıklamasına ilişkin özel koşul kodudur. Henüz ÖSYM'ce kılavuz yayımlanmadığı için programcıya ilişkin açıklamalarda değişikliğe gidilip gidilmediğini bilememekteyiz.

2016/1 KPSS tercih işlemleri 2014 puanının kullanıldığı son merkezi yerleştirmedir.

Önceki kılavuzlarda çözümleyici ve programcı kodları belli iken ve bu diğer bir deyişle kural haline gelmiş iken bu dönemde adaylar daha öncesinde açıklanmayan böyle bir durumla karşı karşıya kalmışlardır.

 

Türkiye'nin ilk başörtülü kaymakamı atandı

Eskişehir'in Sarıcakaya ilçesinde görevine başlayan Kaymakam Neslihan Kısa, Aynı zamanda Türkiye'nin en genç kaymakamlarından biri olma özelliğine de sahip.

Neslihan Kısa Kimdir?

1991 yılında Giresun'da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini İstanbul'da tamamladı. 2009 yılında kazanmış olduğu İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden 2013 yılında fakülte birincisi olarak mezun oldu. İçişleri Bakanlığı'nın açtığı Kaymakam Adaylığı sınavına katıldı ve 2015 yılında Kocaeli Kaymakam adayı olarak mesleğe intisap etti.

Kocaeli ili Gölcük ilçesi ve Yalova ili Altınova ilçesinde Kaymakam refikliği stajını tamamladı.

İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nün 01.03.2016 tarih ve 4173 sayılı yazısı ve Bakanlık Makamının 29.02.2016 tarihli onayı ile Sarıcakaya Kaymakam vekili olarak görevlendirilmiştir.

 

18 Haziran 2016 Cumartesi

Özhaseki: Devlete hainlik edenlerin çoğu üniversiteli

 Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, "Devlete hainlik edenlerin çoğuna bakın üniversite mezunu. Yurtdışında Türkiye'nin aleyhine çalışan, bu devletin, bu milletin aleyhine çalışan insanlara bakın çoğu üniversite mezunu. Ne hikmettir bu okullardan bazen de böyle yamyamlar çıkıyor. Allah'a hamdolsun imam hatip gençliği gayet güzel okuyor, önüne bakıyor, milletini seviyor, hizmet etmek istiyor, devletiyle de asla bir problemi yok" dedi. 


Özhaseki, Melikgazi Belediyesi tarafından 19 Mayıs Mahallesi'nde yaptırılan imam hatip ortaokulunun açılışında yaptığı konuşmada, imam hatip okulu mezunu olduğunu anımsatarak, buraya kaydolmak istediğinde öğretmeninin aşırı tepkisiyle karşılaştığını ve mahalledeki cami imamının kendisini okula yazdırdığını anlattı.


İmam hatip lisesi mezunu olduğu için üniversite sınavına fark derslerini vererek, girebildiğini belirten Özhaseki, "Aslında imam hatip okullarının kurulduğu günden bugüne uzanan çizgide hikayesi bir demokrasi mücadelesidir. Kimi dönemlerde imam hatip okullarını 'Ölümüzü yıkayacak kimse yok, bu memlekette Kur'an okuyacak adam kalmadı' diye kurmuşlar. Sonra bakmışlar ki insanlar çocuklarını imam hatip okullarına gönderiyor, önlerini kesmeye çalışmışlar. Kur'an derslerinde bile başörtüsünü yasaklamaya çalışmışlar. Sonra bakmışlar yine olmuyor. Üniversiteye girişte katsayı farklılığı oluşturmuşlar ki imam hatip mezunların üniversiteye giremesin" ifadelerini kullandı.


"Ortaokulda okuyan da Anadolu lisesinde okuyan da fen lisesinde okuyan da bizim yavrumuz, imam hatiplerde okuyanlar da bizim yavrumuz, hepsi başımızın tacı, bizim geleceğimiz" diyen Özhaseki sözlerine şöyle devam etti:


"İmam hatip okullarına yapılan zulümleri ben de biliyorum. Çünkü bu okulların senelerce vakıf başkanlığını yaptım. Yeni okullar yapmak istediğimizde vilayetten başlayarak, milli eğitim dahil bütün kapılar yüzümüze kapanırdı. Kaçak binalar yapardık. Yıllarca belediye başkanlığı yapmış biri olarak bunu söylemem abes ama ne yapalım, okulun içinde binayı çıkarız, öğrencileri doldururuz, oldu bittiye getiririz.


Hele 28 Şubat sürecinde neler yapmadılar ki kapatabilmek adına. Allah'a hamdolsun bu arada bizim yavrularımız okuyorlar, bizim de yüz akımız oluyorlar, devletine milletine sahip çıkıyorlar, bayrağına saygılılar, ezana hürmetliler. İçlerinde kolay kolay vatan haini göremezsiniz. Hele hele devletin üniversitelerinde okuyup, sonra da dönüp devlete küfreden insanlardan hiçbirini göremezsiniz."


Geçtiğimiz günlerde bir profesörün sözlerinin basında yer almasını da eleştiren Bakan Özhaseki, "Üzülüyoruz. Nasıl oluyor da bu devlet ilkokuldan başlayarak ortaokulda, lisede, üniversitede okutuyor, milyonlarca lira para harcıyor, sonra da orada okuyan o adamlar çıkıp, devlete küfrediyorlar. Devlete hainlik edenlerin çoğuna bakın üniversite mezunu. Yurtdışında Türkiye'nin aleyhine çalışan, bu devletin, bu milletin aleyhine çalışan insanlara bakın çoğu üniversite mezunu. Ne hikmettir bu okullardan bazen de böyle yamyamlar çıkıyor. Allah'a hamdolsun imam hatip gençliği gayet güzel okuyor, önüne bakıyor, milletini seviyor, hizmet etmek istiyor, devletiyle de asla bir problemi yok" diye konuştu.


"Annenin ketesi, babanın kesesi, hocanın nefesi, talebenin hevesi"


Öğrencilerden derslerine çalışmalarını, anne ve babalarının sözlerine dinlemelerini isteyen Özhaseki, öğrencilere, üniversitede güzel bölümler okuyup, iyi meslek sahibi olup, vatana millete hizmet etmeleri tavsiyesinde bulundu.


Özhaseki, Sokrates ile ilgili bir anektodu aktararak, "Eğitimde başarı için dört temel lazımmış. Birisi annenin ketesi, ikincisi babanın kesesi, üçüncüsü hocanın nefesi, dördüncüsü de talebenin hevesiymiş. Allah'a şükür babalarınızın ufak tefek de olsa kazancı yerinde, sizi buraya gönderiyorlar. Ayakkabınızı alıyorlar, üstünüzü başınıza bakıyorlar. Anneleriniz de keteyi eksik etmiyor zaten. Hocalarımız da çok gayretliler, size nefeslerini tüketiyorlar. Bir tek şey kalıyor, sizin hevesiniz. Televizyona baktığınız kadar, internete takıldığınız kadar, arkadaşlarınız arasından muhabbet etiğiniz kadar dersi isteyin, başarılı olursunuz" ifadesini kullandı.


Melikgazi Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç'ın kadim dostları olduğunu vurgulayan Özhaseki, "Bizim atom karıncamız" dediği, Büyükkılıç'ın çalışmalarından övgüyle söz etti.


Melikgazi Belediyesinin terör bölgelerine de yardım ulaştırdığına dikkati çeken Özhaseki, şöyle konuştu:


"Güneydoğu'da bir yangın var. Orada teröristler her tarafı yaktılar, yıktılar. Sizin gibi o manevi duyguları almadıkları için örgütlerin peşine düştüler, kandırıldılar ve o zavallılar dağa çıktılar. Daha sonra büyük devletlerin oyuncağı haline geldiler, ellerinde silahlarla ne yazık ki Mehmetçiğimizle, güvenlik güçlerimizle çatıştılar. Onlara devlet gereken cevabı verdi.


Devlet kudretli şamarını onların yüzüne vurdu, onları yere yatırdı. İnşallah bundan sonra ayağa kalkacak halleri kalmadı. Bundan sonra olsa olsa adice, kalleşçe bomba patlatırlar. Bir daha çıkıp da 100-200 kişi kitlesel eylemleri yapamazlar. Onların hakimiyet kurmaya çalıştıkları 12 ilçe de şimdi pırıl pırıl."


"Allah aramıza fitne sokmak isteyen o hainlere fırsat vermesin"


Bakan Özhaseki, diğer taraftan da orada evi yıkılmış, mağdur olmuş, açıkta kalmış binlerce insan bulunduğuna vurgu yaparak, şu görüşlerini aktardı:


"Allah kimseyi evsiz, yuvasız, yurtsuz bırakmasın. Onlara da devletin şimdi şefkat kanadını açması lazım. Bir tarafta devletin kudret eli olur, bir tarafta da şefkat eli olur. Şimdi de şefkat eli ile iş yapma zamanı. Biz evlerini onarıyoruz, yapıyoruz. Onlara değişik alternatifler sunuyoruz. Bakan arkadaşlarımızın hepsi güneydoğudalar. Kimse evinde iftar açmıyor. Silopi'deler, Şırnak'talar, Cizre'deler, her yerdeler, Sur'dalar. Ben de oradayım zaten. Bir taraftan da sadece bakanlarımız, milletvekillerimiz değil, sivil toplum örgütlerimiz de ellerinden geleni yapıyorlar. Gönül köprüleri kuruyoruz. kardeşliği tesis etmeye çalışıyoruz.


Gönül iklimimiz geniş, onlara da yer var. Kucaklayarak onlara da bu devletin, bu milletin bir parçası olduklarını hissettirmek istiyoruz. Zaten vermek Müslümanlığın şiarındandır. Kardeş Belediyeler Programı kapsamında bu işi daha öce planlamıştık. Sağ olsun Memduh başkanımız da Cizre'ye bin paket gönderiyor. Allah aramıza fitne sokmak isteyen o hainlere fırsat vermesin."


Konuşmaların ardından, Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sınavı'nın iki döneminde de 500 tam puan alarak Türkiye birincileri arasına giren 50. Yıl Dedeman Ortaokulu öğrencisi Adem Eren Uyanık'a dizüstü bilgisayar, açılışı yapılan okulun sınıflarında ilk üçe giren 105 öğrenciye de bisiklet hediye edildi.


Törenin ardından, bin iaşe paketinin yüklendiği yardım tırı da Cizre'ye uğurlandı.


Bakan Özhaseki, daha sonra eşi Neşe Özhaseki ile İstanbul Vezneciler'deki terör saldırısında şehit düşen polis memuru Ramazan Kırboğa'nın Yenidoğan Mahallesi'ndeki baba evini ziyaret etti.


KAYNAK: CNNTÜRK


8 Haziran 2016 Çarşamba

Hastalıkta ve Yolculukta Oruç Tutulur mu?

Hastalıkta ve Yolculukta oruç tutup tutmamak gerektiğini, en iyi kişi kendisi bilir. Herkes kendisinin oruç tutup tutamayacak bir durumda olduğunu iyi anlayabilir. Eğer kötü hissediyorsanız, Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu yüzden oruç tutmazsanız sonrasında tutabilirsiniz.

Yolculuk: İslâm, insanlara üstesinden gelemeyecekleri mükellefiyetleri yüklemez. Emirler takat ölçüsündedir. Yolculuk ise, zaman zaman meşakkat ve sıkıntıların olduğu bir durumdur. Böyle bir durumdaki Müslüman yolculuğun vereceği meşakkat karşısında oruç tutmada zorlanabilir. Bundan dolayıdır ki Cenab-ı Hakk, Bakara suresinin 184. âyetinde bu durumdaki kimselere oruç tutmama noktasında ruhsat vermiştir. Seferde iken oruç tutmayan daha sonra kaza eder. Ancak dileyen kimseler, yolcu oldukları halde bu orucu tutabilirler.

Hastalık: Yüce Yaratıcı, oruç tutamayacak kadar hasta olan kimselere de ruhsat vermiş, oruç mükellefiyetinden onları istisna etmiştir. Bunlar iyileştikten sonra tutamadıkları orucu kaza ederler. Burada hastalığı tam olarak tarif etmek gerekir. Hastalık, insanın hayatî fonksiyonlarının muntazam şekilde seyir etmemesi veya etraftan gelen uyarılara cevap verilmeme hali olarak tarif edilebilir. Hastalık, oldukça ciddi ve tedavi gerektiren bir durum olabileceği gibi basit bir rahatsızlık da olabilir. Bu ayırımı yapmayı yani oruç tutup tutmaması gereken kimseleri ayırmayı İslâm, Tabib-i Müslim-i Hâzık'a, (müslüman mütehassıs hekime) bırakmıştır. Tabiatıyle rastgele bir kimseye danışarak oruç tutmamak Allah katında o şahsa manevî mesuliyet yükler.

Gebelik ve çocuk emzirmek: Gebe olan ya da çocuğunu emzirme durumunda olan kadınlar, gerek kendilerine, gerekse çocuklarına bir zarar gelmemesi için, oruç tutmama noktasındaki ruhsata dahildirler ve daha sonra müsait olduklarında kaza ederler. (Bkz: İbn Mâce, Sıyâm 3)

Yaşlılık: İslâm, oruç tutamayacak kadar yaşlı olan kimselere ruhsat tanımış, tutamadıkları her gün için bir fakir doyurmak suretiyle bu onları bu ibadetten muaf tutmuştur.

Aşırı açlık ve susuzluk: Oruçlu olan bir kimse, aşırı açlık ve susuzlukla karşı karşıya kalsa, orucun, onun beden ve ruh sağlığını ciddi boyutta etkileyeceğinden endişe etse yahut doktor bu hususta kendisine tutmaması noktasında rapor vermiş olsa, bu kimse de oruçtan muaf tutulmuş olup, sağlığına kavuştuğunda, tutamadığı günler kadar tutmak suretiyle bu ibadeti yerine getirmiş olur.

İkrah: Yani zorla oruç tutturulmamak halidir. Birisi oruç tutana, "Orucunu bozmazsan seni öldürürüm veya bir uzvunu keserim" diye tehdit etmişse, dediğini yapmaya gücü yetiyorsa, oruçlunun orucunu bozması mübah olur.

Orucu bozan ve bozmayan şeyler konusu bazen farklı yorumlanabiliyor...

2 Haziran 2016 Perşembe

Üniversite girişte açık uçlu soru dönemi geliyor

Önümüzdeki yıldan itibaren üniversite giriş sisteminde bazı değişiklikler yapılması gündemde. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, Hürriyet'e üzerinde çalışılan sistemle ilgili önemli açıklamalarda bulundu:

BİRDEN FAZLA SINAV ÇALIŞMASI

Hükümet programında yükseköğretime geçiş sınavlarının yılda birden fazla yapılmasına yönelik eylem planı yer alıyor. ÖSYM Başkanımız Yükseköğretime Geçiş Sınavı'nın (YGS) birden fazla yapılması konusunda YÖK Genel Kurulu'na bir sunum yaptı. Bunu değerlendiriyoruz. Ancak ilk anda kulağa hoş gelen birden fazla sınav uygulaması, üzerinde iyi çalışılmaz ve boşluklar doldurulmazsa hukuki sıkıntılar da meydana getirebilir. Örneğin birinci YGS'de iki adaydan birisi yüksek, diğeri ona nispeten düşük aldı. YGS'de düşük alan aday, diğer sınavda daha yüksek puan aldı; ama ilk sınavda yüksek alan aday ikinci YGS'ye girmedi. Yerleştirme tek, kontenjan tek. Nihayetinde sınav bir sıralama sınavı. Adil olması için her sınava bütün adayların girmesi icap ediyor. Mevcut sistemin, bütün yetenekleri ve yeterlikleri ölçemediği gibi bazı arızi tenkitlere mahal oluyorsa da toplum tarafından adil bir düzenek olduğu kabul ediliyor. Bu değeri kaybetmememiz lazım. Eğitim-öğretimde değişiklik bilimsel bir zeminde, rasyonel nitelikte ve toplumsal bir uzlaşı temelinde gerçekleştirilmeli; adaleti ve fırsat eşitliğini de gözetmeli. Dolayısıyla kolay karar verilecek bir şey değil. Konuyu popülizmden uzak bir şekilde tüm yönleriyle konuşup, tartışıyoruz. Bir puanla binlerce adayın yer değiştirdiği sistemde değişikliğe gidilirken çok iyi düşünülüp karar verilmesi gerekiyor.

2017'DE DENEYEBİLİRİZ

Uzun yıllardır üzerinde durulan ve tartışılan çalışmalardan biri de 'açık uçlu soru' sorulması. Önümüzdeki yıl kısmi olarak açık uçlu sorulara geçilmesi mümkün. Bu konu inşallah bu sene değil, ama müteakip sene hayata geçirilebilir. Yani 2017 üniversiteye giriş sınavlarında belki daha az adayın girdiği testlerde az da olsa açık uçlu sorulara yer verilmesi kuvvetle muhtemel. İlk aşamada az kelimeli, belki tek kelimeli veya rakamlı cevapların arandığı sorular daha doğru bir yöntem olacaktır.

Ayrıca YGS ile Lisans Yerleştirme Sınavları'na (LYS) katılan öğrencilerin başarıları arasında bir korelasyon olup olmadığını araştırıyoruz. Bu da, sistemin yalınlaştırılmasında belki bizlere ışık tutacaktır. Aslında YGS pek çok ülkede değişik adlarla görülen lise bitirme sınavı fonksiyonunu icra ediyor. Lise son sınıftan sonra Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından böyle bir sınav yapılabilirse YGS'nin varlık nedeni üzerinde tekrar düşünmek için bir başka sebep daha ortaya çıkar.

KAFA KARIŞIKLIĞI OLMAMASI İÇİN KONUŞMUYORUZ

Gözden kaçırmamamız gereken bir konu da şu; bugün uygulanan sistem programlar için gerekli yeterliği, ehliyeti arayan bir sistem. Ders düzeyi esaslı. Programın aradığı bilgi birikimini sorguluyor. Daha önce tıp, mühendislik, fen bilgisi öğretmenliği aynı puan türü ile öğrenci alırken bu sistemde bu programların aradığı niteliklere göre puan türleri oluşturuluyor. Bu kazancı kaybetmemek gerekiyor. Bugünkü sistem oluşturulurken sadece üniversitelerden değil, bölüm başkanlarından da görüşler alındı. Daha sonra da ölçme değerlendirmecilerin fikirlerine başvuruldu. Sınavların iki haftaya yayılmasına da YÖK değil, o dönem MEB ile yapılan iş birliği sonucu görüşlerine başvurulan lise son sınıf öğrencileri karar verdi. Kısacası bu sistem ilgili bütün paydaşların katılımıyla oluşturuldu. Elbette sistemin gözden geçirilmesinin vakti gelmiştir fakat bu, "illa yenilik ve değişiklik yapmak" için olmamalı. Zira toplum eğitimde sürekli değişiklik yapılmasını tasvip etmiyor, ki ben de bu umumi kanaate katılıyorum. Toplumun bizden beklediği eğitim öğretimde sürekli değişiklik yapmamız değil, her düzeyinde niteliği yükseltmemiz. Mesaimizi buna, yani keyfiyete teksif etmeliyiz. Bu sınavlardan önce adaylarda bir kafa karışıklığı oluşmaması için bu konuda fazlaca konuşmuyoruz.

KONTENJANLARIN KADERİNİ ÖĞRENCİLER BELİRLEYECEK

Yükseköğretim Kurulu, önümüzdeki yıl üniversitelerle ilgili çok önemli bir çalışma yapmaya hazırlanıyor. Üniversiteler denetlenirken bugüne kadar başka kriterlere bakan YÖK denetçileri, eğitim süreci içinde tüm altyapı, derslikler, kütüphane, laboratuvarlar, öğrenci memnuniyeti gibi kriterleri de dikkate alacak. YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, bu konuda yapacakları çalışmaları da şöyle anlattı:

Eğitim süreci içinde vakit tayin etmeden yerinde denetim yaparak, altyapı, kütüphane imkanları, eğitim öğretimin niteliği, öğrenci memnuniyeti gibi konuları da inceleyeceğiz. Bundan sonraki kontenjanların değerlendirilmesinde bu konudaki raporlandırmalar da dikkate alınacak.

GARANTÖR ÜNİVERSİTELER DEĞERLENDİRMEDE YER ALACAK

Vakıf üniversitelerinin değerlendirilmesinde, garantör üniversiteleri devreye sokmak istiyoruz. Aynı değerlendirme süreci devlet üniversiteleri için de geçerli olacak. Eğitim sürecinde yerinde denetim yapacağız. Bu husus iyi ile daha iyinin tefrik edilmesini sağlayacak. Kontenjanları buna göre belirleyeceğiz.

Ayrıca kontenjan verirken derse girecek hocaların sayıları ve bu sayılardaki değişmeler, sonraki seneler dikkate alınmıyordu. Üç hoca ile eğitime başlayan bir bölüm, özellikle vakıf üniversiteleri, seneler sonra hala aynı üç hoca ile yüzlerce öğrenciye ders veriyor, ama diğer taraftan da her sene kontenjanlarının artmasını da istiyorlar. Bu kontenjan yükselişlerinde hoca sayılarındaki artışlar da dikkate alınacak. Bu sene aynı ilde, sosyal içerikli ve yoğun talebin olduğu bir program için bir devlet üniversitesi 11 öğretim üyesi ile 40 kontenjan isterken bir vakıf üniversitesi aynı program için üç öğretim üyesi ile 200 öğrenci istedi. Her iki talep de yanlış. YÖK olarak bu talepleri makulleştirmemiz gerekiyor.

BAZI PROGRAMLARIN LİMİTİ OLACAK

Bu yıl belli programlar için üst limit tayin ettik. Genellikle talebin çok yoğun olduğu tıp ve hukuk gibi programlar. Son iki yıldır ön lisans sağlık programlarına da çok yoğun talep var. Bu yarın öbür gün için sistemde bir problem oluşturma potansiyeline sahip. Çünkü diğer taraftan Sağlık Bakanlığı "Tıpta, eczacılıkta ve diğer sağlık programlarında şu işgücü ihtiyaç analizlerine göre öğrenci kontenjanlarını azaltın" diyor. Bazı üniversitelerimiz ise neredeyse sınırsız kontenjan istiyor. Üniversitelerimizle birlikte bunu yönetmeye çalışıyoruz. Bu sene başta tıp ve sağlık programları olmak üzere süreç kontrolünü yapmaya da başlayacağız.

AÇIK UÇLU SORU NEDİR?

Yorum olmayan tek rakam, tek tarih veya tek cevap verilecek soru. Yanıt boşluk doldurma şeklinde olur. Cevapta a, b, c, d, e gibi şıklar yer almaz. Örneğin Türkiye'nin başkenti ......' dır.

(Hürriyet) 

EMNİYET AMİRİ GÖZALTINA ALINDI

Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla Kocaeli merkezli 7 ilde başlatılan Paralel Yapı operasyonu kapsamında Karabük Emniyet Müdürlüğünde görevli Emniyet Amiri O.Ö. gözaltına alındı.

Kocaeli merkezli İstanbul, Bursa, Adana, Sakarya, Denizli ve Karabük illerinde Fetullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ) yönelik yapılan operasyonlarda 88 kişinin gözaltına alınmıştı. Operasyon kapsamında Karabük Emniyet Müdürlüğü’nde görevli Emniyet Amiri O.Ö. de gözaltına alınarak Kocaeli’ne gönderildi. 

Akdağ: ''Sezaryenle doğum insanlık suçudur''

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, sezaryenle doğum yöntemiyle ilgili "Suni bir algı ile entelektüel ortam oluşturup ihtiyaç yokken doğum yapacak bir kadını ameliyat ederek çocuğunu tabi yoldan doğurmasını engellemek, bana göre bir insanlık suçudur. Malpraktis dediğimiz kötü hekimlik uygulamasıdır." dedi.

Bakan Akdağ, Ankara'da bir otelde düzenlenen kahvaltılı basın toplantısında sağlık muhabirleriyle bir araya geldi. Yediden yetmişe herkesin, anne karnından kabre girinceye kadar sağlık konusu ile alakalı olduğunu ifade eden Akdağ, ilgilendikleri grubun sadece 79 milyon vatandaş olmadığını, anne rahminde olan bebeklerle beraber 80 milyonluk bir popülasyonla ilgilendiklerini söyledi.

Türkiye'de 2005'li yıllarda kanserle ilgili yaptıkları bir çalışmayı anımsatan Akdağ, bu çalışmanın sonucunda insanların yüzde 70'den fazlasının bilgileri televizyondan öğrendiklerini belirlediklerini söyleyerek, bu konuda medyaya büyük görev düştüğünü vurguladı.

Sağlık Bakanlığı olarak en çok önem verdikleri alanlardan ikisinin "sağlık okuryazarlığı" ve "sağlıklı yaşamı geliştirme" olduğunu ifade eden Akdağ, önümüzdeki dönemde çok yoğun olarak bu mecraları kullanacaklarını söyledi.

Aile hekimleri ve sağlık çalışanlarıyla, hastanelerde kullanılacak ekranlarla, el ilanlarıyla, okullardaki faaliyetlerle bilgilendirme çalışmaları yürüteceklerini belirten Bakan Akdağ, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri ile de ortak çalışmalar yürüteceklerini dile getirdi. Akdağ, Türkiye'de önümüzdeki 10 yılda sağlık okuryazarlığı ve sağlıklı yaşam bilincinin geliştirilememesi durumunda sağlık sisteminin sürdürülebilirliğinin riske gireceğine vurgu yaptı.

Sigaradan korunma ve kaçınma, sigara içenlerin sigarayı bırakması, sigara içmeyenlerin sigaraya başlamaması, şişmanlık ve hareketsizlik konularında da çalışmalar yapacaklarını ifade eden Akdağ, "Bu birbiriyle bağlantılı alanlar üzerinde çok hassasiyetle duracağımız, sizlerle buna odaklanacağımız yıllar olacak. Fert olarak sağlıklı olma imkanına kavuşuyoruz bunlardan korunursak. Belki bunlara alkolden kaçınmayı da eklemek lazım. Türkiye'de alkol kullanımı Avrupa ile kıyaslandığında burada avantajımız var. Sigara konusunda birçok Avrupa ülkesinden daha sık kullanımla karşılaşıyoruz. Şişmanlık ve hareketsizlikte ise dünyada süper ligin ilk takımları arasındayız. Finlandiya'da gününü hareketsiz geçiren kişilerin oranı yüzde 25 iken Türkiye'de gününü hareketsiz geçirenlerin oranı ise yüzde 75. Aracımızı iş yerimizin ya da evimizin yüz metre ötesine bile park edemiyoruz. İki ya da üç katlı apartman dairesine asansör ile çıkmak istiyoruz. Düzenli egzersiz yapan vatandaşlarımızın sayısı az." ifadelerini kullandı.

Akdağ, eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'na, "bisiklete binme kampanyası" için teşekkür etti. Bunun önemli bir girişim olduğuna değinen Akdağ, benzer çalışmaların devam edeceğini, toplumda hareket etme alışkanlığının geliştirileceğini söyledi.

Toplumu hastalıklardan koruma açısından bunun önemli bir hedef olduğunu dile getiren Akdağ, ikinci hedefin ise erken tanı olduğunu bildirdi.

Bu kapsamda aile hekimliği ve kanser tarama merkezlerinin çalışmaları sayesinde Türkiye'de kanserle ilgili erken teşhis noktasında, özellikle kolon ve serviks (rahim ağzı) kanserleri konusunda büyük mesafe alındığını söyleyen Akdağ, diyabet ve kronik hastalıklar için de erken tanının önemine işaret etti.

Akdağ, "Hastalanan insanların tedavi edilecekleri yerlere kolay ulaşmaları ve kaliteli hizmet almaları gerekiyor. Bunun için de bütün dünyaya örnek olan ambulans sistemimizin biraz geliştirilmesi gerekiyor. Özellikle metropol kentlerde ve İstanbul'da. Şehirlerde ihtiyacı olan kişilere ambulansın ilk 10 dakika içerisinde ulaşma oranı yüzde 95'lere çıktı. Maalesef bu İstanbul'da yüzde 80'in altında. İstanbul'da yoğun bir trafik var. İlk hedeflerimizden biri de İstanbul'u bu anlamda daha da kuvvetlendirmek." diye konuştu.

Kalp krizi geçiren kişinin, ara merkeze götürülmeden doğrudan müdahale edilebilecek bir sağlık kuruluşuna sevk edilmesine yönelik planlama yapılması gerektiğine işaret eden Akdağ, bu planlamanın, vatandaşın bilinçlenmesi ve onun taşınmasından başladığını belirtti.

Vatandaşın bu konuda "farkında olma" noktasının zayıf olduğunu ifade eden Akdağ, "Birçok insan göğüs ağrısının geçmesini evinde bekleyerek zaman kaybediyor. Ankara'da bir aile dostumuz, orta yaşlı bir erkek göğüs ağrısını "midem ağrıyor" diyerek evinde bekleyerek geçirdi. Ambulans evine gittiğinde hayatını kaybetti. Bir insanın göğsünde ya da göğsüne yakın bir yerde ağrısı varsa bu ağrıyı asla kendine göre yorumlamamalıdır, derhal 112'yi aramalıdır. Bu ağrı basit bir ağrı da çıkabilir. Kas ağrısı dahi olabilir." dedi.

Akdağ, anne ve bebek ölümleri konusunda da Türkiye'nin çok mesafe aldığına değinerek, anne ölümlerinin her yüz bin canlı doğumdan 14'e kadar indirildiğini, bu konudaki hedeflerinin 2023 yılına kadar bunu 10'un altına indirmek olduğunu söyledi. Akdağ, bebek ölüm oranını ise her bin canlı doğumda 5'in altına indirmeyi hedeflediklerini bildirdi.

- "Şehir merkezlerinde gelişmiş aile merkezleri olacak"

Aile hekimliği merkezlerine ilişkin yapılacak çalışmalar hakkında bilgi veren Akdağ, şöyle devam etti:

"Sağlık ocaklarından aile hekimliğine geçerken birkaç basamak yükselmiştik. Aile hekimliği merkezlerini, psikolog, fizyoterapist, ağız diş sağlığı gibi hizmetlerle geliştireceğimiz şehir merkezlerinde biraz daha büyük, kompakt merkezler haline dönüştüreceğiz. Hizmet alma imkanımız daha da artacak. Hastane hizmetleri açısından kamudaki sağlık hizmetini, hastanelerimizde de güçlendirmeye devam edeceğiz. Kamuda verilen sağlık hizmeti ne kadar güçlü olursa özel sektörden de bu ölçüde kaliteli ve hizmet satın alabiliriz. Türkiye'deki özel hastanecilik hizmetlerinin gelişmesi vatandaşlarımızın yararınadır ama belli bir ölçüye kadar. Kamunun verdiği hizmetlerin oranının yüzde 70'in altına düşmemesi lazım. Özel sağlık sektöründen de vatandaşı üzmeyecek, ödeyemeyeceği rakamların çıkarılmayacağı biçimde hizmet satın alabiliriz."

Ailelerin yıkıcı sağlık harcamalarından korunması gerektiğini vurgulayan Bakan Akdağ, bir aile yıllık gelirinin yüzde 40'ını sağlık için harcamışsa buna yıkıcı sağlık harcaması denildiğini belirtti.

Sağlıkta memnuniyet oranlarının yüzde 39'lardan yüzde 75'e çıktığını ifade eden Akdağ, bu oranı yüzde 80'lere çıkarmayı hedeflediklerini bildirdi.

Akdağ, bir önemli hedeflerinin de Türkiye'de sağlık endüstrisini geliştirip gerek ilaç gerek tıbbi ilaç konusunda yerli üretimi sağlamak olduğunu kaydetti.

Şehir hastaneleri projesine de değinen Akdağ, şehir hastanelerinin 41 bin yeni yatakla planlandığını belirtti.

Akdağ, 27 bin yatağının ihale edildiğini, geriye kalan 14 bin yatağın da önümüzdeki bir yıl içinde ihale edilmesinin planlandığını dile getirerek, bu yıl içerisinde Mersin ve Yozgat şehir hastanelerinin hizmete gireceğini aktardı.

Şehir hastanelerinin geniş bir kampüs, tamamen yeşil bir çevre ve vatandaşın hastaneye adım attığı andan itibaren her aşamada konfor ve hizmete erişiminin kolaylaştırıldığı bir şekilde planlandığını anlatan Akdağ, "Doktorların ve diğer sağlık çalışanlarının farklı hastaneler arasındaki ilişkiyi kolayca kurabilecekleri bir ortam. Bilkent'teki kampüste 8 ayrı hastanemiz var. Bu 8 ayrı hastane, binanın hiç dışına çıkmadan binaların içindeki geniş yürüme yollarıyla birbirine ulaşabilecek durumda. Bu kadar geniş bir alanda en uzak iki nokta arasında mesafe yürünerek geçilecek şekilde olacak. Bunlar kamu-özel ortaklığı ile yapılıyor. Patron her zaman devlet olacak." dedi.

- "Sezaryen insanlık suçudur"

Akdağ, sezaryen konusu her gündeme geldiğinde muhalefet eden birilerinin çıktığını belirterek, Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ), ülkelerde sezaryen uygulamasının ortalama yüzde 15 ila 20 olmasının tıbbi ihtiyaçları karşıladığını raporladığını anımsattı. Akdağ, dünyanın en gelişmiş İskandinav ülkelerinde sezaryen oranlarının yüzde 15-20 civarında olduğunu, Türkiye'de ise bu oranının yüzde 50'nin üzerine yükseldiğini belirtti.

Akdağ, şöyle devam etti:

"Suni bir algı ile entelektüel ortam oluşturup ihtiyaç yokken doğum yapacak bir kadını ameliyat ederek çocuğunu tabi yoldan doğurmasını engellemek bana göre bir insanlık suçudur. Malpraktis dediğimiz kötü hekimlik uygulamasıdır.

Bundan birilerinin çıkarı var. Kamu hastanelerinde sezaryen oranları yüzde 35'lerde iken özel hastanelerde sezaryen oranları yüzde 65'lerde. Bu size bir şeyler söylemiyor mu? İhtiyaç olduğunda sezaryen kaçınılmaz bir gerekliliktir ve elbette yapılmalıdır. İhtiyaç yokken sezaryen yapılması kötü hekimlik uygulamasıdır. Yerine göre para kazanma hırsından, yerine göre hamile kadının yanlış yönledirilmesinden, yerine göre de orada işlerin bir an önce bitirilme arzusundan kaynaklanıyor.

Doğum yapan hanımlar bilirler, ilk doğum uzun sürer. Sağlık kuruluşu için de oradaki ekip için de hamile kadını ameliyathaneye alıp narkoz verip karnını yarıp bebeğini çıkarmak çok pratik görünüyor. Bu çok yanlış bir uygulama. Açıkçası bu işi yapanların zihniyeti açısından en hafifi ile istismardır. Türkiye Cumhuriyeti'nin Sağlık Bakanı olarak buna gücüm yettiğince müsaade etmeyeceğim."

Ramazan öncesinde de tavsiyelerde bulunan Akdağ, iftarda ve sahurda fazla yemek yenmemesini önerdi. Akdağ, ramazanın bir İslami ibadet olduğunu ifade ederek, buna riayet eden kişilerin diğer İslami kurallara riayet etmelerinin de sağlıkları açısından iyi olacağını söyledi.

Akdağ, "Bugün ilan etmiyorum ama bu hususta başlatacağımız bir kampanya ile ben de kaç kilo vereceğimi Türk halkına ilan edeceğim. Kendimi de taahhüt altına sokacağım." dedi.

(AA) 

Yeni Anayasa'yı yapıp, başkanlığı getireceğiz

Yıldırım, AK Parti Genel Merkezi'nde düzenlenen partisinin 109. Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, geçmişte cumhurbaşkanlarının Türkiye'de siyaset oyununun hep bir parçası olduğunu belirtti.

Kapılar arkasında "o emekli paşayı mı seçelim, bu hatırlı hakimi mi seçelim" diye konuşulduğuna değinen Yıldırım, "Öyle şey yok, öyle bir dünya yok. Milletten başka güç vehmedilen kim olursa olsun bu millete hakarettir" ifadesini kullandı.

Bununla ilgili eski alışkanlıkların bittiğini, eski çamların bardak olduğunu söylediklerini anımsatan Yıldırım, şöyle devam etti:

"Gelin millet ne diyorsa onu yapın. 'Yok.' Peki siz mi öyle yaptınız? Madem öyle işte böyle, 'Tekrar millete gidiyoruz' dedik. Gittik mi? Gittik, millet dersini verdi mi? Millete giderken dedik ki 'Biz yol, okul, hastane yaptık, istediğiniz her şeyi yaptık. Bunlar bizim işimizdi, sizin ihtiyacınızdı, bunları yapmak bir lütuf değildi. Ekonomiyi düzelttik, somunumuzu büyüttük, herkesin daha fazla refahtan pay almasını sağladık ama gördük ki eksik bir şey var. Vesayet odakları hala sizin vermediğiniz yetkiyi kullanmaya çalışıyor. Buna ne diyorsunuz?' Millet kükredi, 'Olur mu böyle şey kardeşim, herkes işine baksın' dedi. 'Biz kime yetkiyi verdiysek ondan hesap sorarız o da AK Parti'dir. AK Parti'den Allah razı olsun bugün kadar istediğimiz her şeyi yaptı, hadi size şimdi yüzde 47 bundan sonra mazeret getirmeyin'. Geldik dedik ki 'Her cumhurbaşkanı seçiminde bu tabloyla karşılaşmaya lüzumu yok.' Gelin, bunu dolambaçlı, dolaylı yollardan seçmeyelim, vatandaş kendisi, cumhurun kendisi başkanını seçsin."

Yıldırım, bununla ilgili anayasa değişikliğini yaptıklarını belirterek, "Bu değişiklik Türkiye'de, Türk demokrasi tarihinde bir dönüm noktası. Nedir? Artık milletin cumhurbaşkanını millet kendisi seçiyor" diye konuştu.

"Çok bilmiş adamların", bazılarının "Anayasada cumhurbaşkanı sorumsuzdur, semboliktir" dediğine işaret eden Başbakan Yıldırım, şunları ifade etti:

"21-22 milyon vatandaşın önüne gidip onlardan destek isteyen cumhurbaşkanı 'Ben bir işe karışmam' diyebilir mi? Siyasette böyle bir şey var mı? Anayasa ne söylerse söylesin, Cumhurbaşkanımızın fiili olarak siyasi sorumluluğu doğmuştur. Anayasa darbe anayasasıdır. Fiili durumla anayasanın şu anda birbiriyle uyumlu hale getirilmesi gerekir. AK Parti'nin, AK Parti'ye gönül veren milyonların önündeki en önemli görev budur. Milletin yollarını aştık, tünellerle dağları geçtik, köprülerle vadileri birleştirdik, şimdi yeni anayasa ve sistemin yolunu açma zamanıdır. Bu yolu da AK Parti teşkilatları olarak milletimizle beraber açacağız. Hazır mısınız kardeşlerim? Zor işleri hep milletimize götürüyoruz ama bu bizim tercihimiz değil. Milletimizin bize verdiği yetki kadar yapıyoruz, ilave yetkiye ihtiyacımız olunca da yine millete gidiyoruz. Burada da evelallah Türkiye'nin ihtiyacı olan, gelişen, büyüyen Türkiye'nin işini görmeyen, görmekte yetersiz kalan bu anayasayı mutlaka değiştirmemiz gerekiyor."

- "Bu onura onlar da ortak olsun"

Herkesin anayasa değişikliği istediğine, bu yöndeki söylemleri 15 senedir dinlediğine dikkati çeken Yıldırım, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Hiç 'Anayasa değişmesin' diyen yok. Niye değişmiyor? Herkesin istediği bir şey niye olmuyor? Demek ki burada bir samimiyet sorunu var. Yani memleketi, milleti düşünmek değil de 'Efendim anayasa değişikliğini AK Parti yaparsa bundan siyaseten AK Parti nemalanır'. Kardeşim millet kazanacaksa, bizim liderimiz ne diyor: 'Eğer millet kazanacaksa biz kaybedelim, hiç önemi yok'. Bizim bakışımız bu. Biz yarını değil yeni nesillerimizin geleceğini düşünüyoruz. Hepimiz faniyiz, gelip geçiciyiz ancak bu güzel memleketi ileriye, torunlarımıza, gençlerimize bırakırken bir hoş sedayla anılmak hepimizin arzu ettiği, istediği bir şeydir. Sorunları torunlara bırakarak bugünlere gelen parti değil AK Parti, dağ gibi sorunları dağ gibi hizmetlere dönüştürerek bugünlere gelen partinin adıdır AK Parti. Onun için bu meseleyi çözecekse yine AK Parti çözecek, yeni anayasayı da yapacağız, başkanlık sistemini de bu ülkeye, Türkiye'ye getireceğiz. İstiyoruz ki bu yapılacak yeni anayasaya siyasi partilerin, rakiplerimizin de bir katkısı olsun, bu onura onlar da ortak olsun, biz bunu istiyoruz. Başka bir hesabımız yok."

- "Kararı millet verecek"

Yıldırım, bununla ilgili defalarca çağrı yaptıklarını, bir araya geldiklerini, "herkes eşit olsun, söyleyeceğini söylesin" dediklerini hatırlatarak, "Ama günün sonunda baktık ki bunların niyeti başka. O halde daha fazla beklemek bu millete haksızlık olur. Ne yapacağız? AK Parti olarak 78 milyonun bir tek ferdini bile dışarıda bırakmayacak bir anayasayı, anayasa teklifini mutlaka bu Meclis'in gündemine getireceğiz" diye konuştu.

Ondan sonra kararın Meclis'te olduğunu belirten Başbakan Yıldırım, "Biz görevimizi yapacağız. İnanıyorum ki bu yüce Meclis, savaş şartlarında bile Türkiye'nin bugünkünden daha güzel, daha ilerici anayasasını yapan bu Meclis bu sefer de bu tarihi sorumluluğu en iyi şekilde yapacak ve anayasasını bu milletin beklediği yönde gerçekleştirecek" ifadesini kullandı.

Yıldırım, olmaması durumunda adresin belli olduğuna vurgu yaparak, "Millet. Millete tekrar gideceğiz. Kararı millet verecek. Her zaman siyasetin tıkandığı, siyasetin çözüm üretemediği yerde çare millettir, sandıktır" dedi.

(AA) 

Haberdata.com Güncel Son Dakika Haberleri